Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) eylül ayında yayımladığı rapor, çocukluk çağı obezitesinin dünya genelinde hızla arttığını ortaya koyarken, Türkiye'de tablo dünya ortalamasının üzerine çıkmış durumda. Çocukluk Çağı Obezite Araştırması (COSI-TUR) 2022 Raporu'na göre, ülkemizde her 5 çocuktan biri fazla kilolu ya da obez kategorisinde yer alıyor.

Diyetisyen Emel Zalaltuntaş, 24 Saat'e yaptığı değerlendirmede, çocukluk çağında başlayan obezitenin sadece bugünün değil, geleceğin de en büyük sağlık tehditlerinden biri olduğunu vurguladı. Bu sorunun hem fiziksel hem de psikososyal sonuçlarına dikkat çeken diyetisyen, kilo probleminin erken yaşta çözülmemesinin yetişkinlik döneminde geri dönüşü zor hastalıklara davetiye çıkardığını belirtti. Zalaltuntaş, bu durumun çocukların ruh sağlığını ve sosyal yaşamdaki özgüvenlerini de doğrudan etkilediğinin altını çizdi.

'Şehir hayatı ve hareket alanı yetersizliği obeziteyi tetikliyor'

Obezitenin yalnızca bir çocukluk sorunu olmadığını vurgulayan Zalaltuntaş, bu durumun ilerleyen yıllarda Tip 2 diyabet, hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları ile karaciğer yağlanması gibi kronik hastalıklara zemin hazırladığını belirtti. Fizyolojik sorunlara psikolojik etkilerin de eşlik ettiğini ifade eden Zalaltuntaş, şunları kaydetti:

'Özgüven eksikliği, akran zorbalığına maruz kalma, sosyal dışlanma ve duygusal yeme bozuklukları bu sorunlar arasında yer alıyor. Çocuklarda obezite gelişimini etkileyen faktörler arasında yanlış beslenme alışkanlıkları, yetersiz fiziksel aktivite, genetik yatkınlık ve sosyoekonomik durum öne çıkıyor. Türkiye'de bu oranın neden yüksek olduğuna bakıldığında, köyden kente göç, şehir nüfusunun artması ve çocukların güvenli şekilde hareket edebileceği alanların yetersizliği dikkat çekiyor. Bu durum, çocukların fiziksel aktivite düzeyini ciddi biçimde azaltıyor. Fiziksel aktivite eksikliği ise obezitenin en önemli nedenlerinden biri olarak kabul ediliyor.'

Sağlıkta giyim yardımı tutarına CHP'li İlgezdi'den tepki: 'Yardım değil, hakarettir'
Sağlıkta giyim yardımı tutarına CHP'li İlgezdi'den tepki: 'Yardım değil, hakarettir'
İçeriği Görüntüle

'Ekonomik koşullar beslenme şeklini belirliyor'

Beslenme alışkanlıklarında gelir düzeyinin belirleyici bir rol oynadığının altını çizen Zalaltuntaş, düşük gelirli ailelerde karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin, yüksek gelirli ailelerde ise fast-food tüketiminin yaygınlaştığını belirtti.

Bununla birlikte, kadınların iş hayatındaki yoğun temposu nedeniyle paketli ve hazır gıdalara yönelimin arttığını ekleyen Zalaltuntaş, şu ifadeleri kullandı:

'Geçmişte annelerin büyük bir kısmının ev hanımı olması nedeniyle ev yemekleri daha yaygınken, günümüzde kadınların iş hayatında daha aktif rol alması ve yoğun yaşam temposu, paketli gıdaların, hazır yiyeceklerin ve dışarıda yemek yeme alışkanlığının artmasına neden oluyor. Gelir düzeyi de beslenme alışkanlıklarını etkileyen bir diğer önemli faktör. Ekonomik durumu düşük olan ailelerde et ve süt ürünleri gibi besinlerin tüketimi azalırken, unlu mamuller ve tahıl ağırlıklı beslenme daha yaygın hale geliyor. Buna karşılık, sosyoekonomik durumu daha yüksek olan kesimde fast food ve yüksek kalorili yiyeceklerin tüketim sıklığı artıyor.'

Aileler nelere dikkat etmeli?

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, artan ekran süresinin hareketsizliğe yol açtığını vurgulayan diyetisyen, ekran karşısında geçirilen süre arttıkça çocukların ne yediğini fark edemediğini belirtti.

Obezitenin temelinde enerji dengesizliğinin yattığını söyleyen Zalaltuntaş, besinler yoluyla alınan enerjinin vücudun ihtiyacından fazla olması durumunda yağ olarak depolandığını ifade etti.

Zalaltuntaş, ailelerin yaptığı yaygın hataları ise şu sözlerle aktardı:

'Ailelerin yaptığı en yaygın hatalar arasında yemekle ödüllendirme, porsiyon kontrolünü sağlayamama, çocuğu yemeye zorlamak, 'ev yapımı ve sağlıklı' düşüncesiyle yüksek kalorili yiyecekler sunmak ve ailece sağlıklı beslenme yerine dışarıda ya da sipariş yoluyla yemek yeme alışkanlığı bulunuyor. Çocuklara aile içinde düzenli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırılmalı; öğün atlama, düzensiz uyku ve geç saatlerde yemek yeme gibi davranışlar göz ardı edilmemelidir.

Klinik deneyimlerimde, danışanlarımın özgeçmişlerini dinlediğimde sıkça 'Bizim ailede herkes kilolu' ya da 'Çocukluğumdan beri kilo problemim var' ifadeleriyle karşılaşıyorum. Bu durum, ebeveynlerin çocuklar için birer rol model olduğunu gösteriyor. Çocukların besin tercihleri, öncelikle ailelerinin, ardından arkadaş çevrelerinin seçimlerinden etkileniyor.'

'Kantinler düzenli olarak denetlenmeli, reklam denetimleri artırılmalı'

'Çocukluk çağı obezitesinin bireysel bir sorun değil, toplumsal bir halk sağlığı sorunu olduğu' konusunda uyarılarda bulunan Zalaltuntaş, çözümün ancak 'bütüncül bir yaklaşımla' mümkün olabileceğini savundu.

Ailelerin çocuklarına doğru beslenme alışkanlıkları kazandırması gerektiğini kaydeden Zalaltuntaş, sözlerini şöyle tamamladı:

'Mevcut kilo sorunu görmezden gelinmemeli. Kilo problemi olan çocuklar mutlaka bir hekime yönlendirilmeli; gerekli tetkiklerin ardından hekim, diyetisyen ve ailenin iş birliğiyle bir yol haritası oluşturulmalı. Çocukların ev dışında en çok zaman geçirdiği yerler olan okullarda, erişilen besinlerin sağlıklı olması sağlanmalı; kantinler düzenli olarak denetlenmeli ve sağlıklı yaşam konusunda eğitimler verilmeli. Aile içinde bu bilinci kazanamayan çocuklar için okullar önemli bir farkındalık alanı olmalı. Kamusal düzeyde ise insan sağlığını olumsuz etkileyen ve tüketimi teşvik edilen ürünlere yönelik reklam ve medya denetimleri artırılmalı, gerekli kısıtlamalar hayata geçirilmeli.'